Yepyeni bir yılın ilk yazısı bu…
Benim 2024’ten en büyük dileğim hayreti bol bir yıl olması. Çünkü hayatta bizi diri ve dinç tutan, bizi ileri doğru iten bir güç olduğunu düşünüyorum hayretin.
Son zamanlarda, toplumumuzdaki hayret eksikliğinden göremiyoruz birbirimizi. Bizim gibi düşünmeyenlerden, bizim gibi giyinmeyenlerden, hayata bizim gibi bakmayanlardan kendimizi soyutluyoruz. Onları merak etmiyoruz. Müthiş bir önyargıyla sadece kendi doğrularımızın peşinden gidiyoruz. Farklılıklar korkutucu geliyor bize. Herkese bakıp sadece kendimizi görmek istiyoruz.
Kendi deneyimlerime bakınca gördüm ki, hayatımda değişim yaratmak istediğim zamanlarda ya da zorlu dönemlerimde en büyük desteği bağlantılı olduğum topluluklardan gördüm hep.
Etrafımdaki insanlardan destek aldım. İnsanlar tarih boyunca camilerde, kiliselerde, sinagoglarda, yoga merkezlerinde, kongre salonlarında bu nedenle topluluklar oluşturmuşlardır. İnsanlar aynı amaçlar uğruna, aynı değerler etrafında toplanıp fikir üretebildikleri, ortak hedefleri paylaştıkları alanlarda mutlu olurlar. Bu bir tesadüf değildir. Kendimizi ait hissetmeye yönelik doğal eğilimimizdir.
Gündelik telaşlarımız arasında, otomatik pilotta ilerlerken, pek çok insanı da otomatik olarak yargılarız ve bu insanlardan bir topluluk oluşturabilir miyiz diye bakarız. Ancak, esas o insana farkındalıkla bakmaya başlarsak hayret makamına doğru ilerleriz. Bu makam bizim diğerlerini görmemizi, onların hayatlarını merak etmemizi ve bireyselliğin ötesine geçmemizi sağlar. Tüm insanlar arasındaki karşılıklı bağlantıları ve ilişkileri fark etmeye başlarız. Bir insanı merakla izleyerek, şeklen ve fikren kendimizden çok ama çok uzak bulduğumuz biri olsa dahi aynı masaya oturduğumuzda birbirimize benzeyen ne kadar çok yönümüzün olduğunu görebiliriz. Aslında yargılarımızın ne kadar refleksif olduğunu fark ederiz. Yapmamız gereken şey, yalnızca bir adım geri gelip farkındalıkla bakmaktır.
“Karşıtlar yararlıdır, en iyi uyum farklılıklardan çıkar.” – Heraklitos
İlişkiye biraz geriden bakmak, sadece bizden farklı gördüğümüz ya da yeni tanıştığımız insanlar için değil, zaman zaman kopuşlar yaşadığımız en yakınlarımıza olan ilişkilerimiz için de değerlidir. Bazen ailemizle ya da yakın arkadaşlarımızla da bağlantımız kopar. Böyle durumlarda da yine bir adım geri çekilip hayret makamından ilişkimize bakabilirsek o duygunun, o kişinin, o olayın arkasındaki kökleri gerçekten görebiliriz. Sonuç daha iyi bir iletişim, daha güçlü bir ilişki, daha derin bir aidiyet duygusu, daha fazla şefkat ve artan mutluluk yönünde olacaktır.
Yıllar önce bir hikâye okumuştum. Güney Afrika’daki Zulu Kabilesinde iki insan karşılaştığında biri, “Buradayım”, diğeri, “Seni görüyorum,” dermiş. Bu hikâye bana bağlantısızlıktan, kararlı bağlantıya dönmek için müthiş bir egzersiz örneği olmuştu. Karşılaştığımız her insana yargı gözlüklerimizi çıkarıp, “Seni görüyorum,” demek… İster inanalım ister inanmayalım bir kişiyi gördüğümüz anda onu yargılarız. Eline, yüzüne, kıyafetine, saçının rengine, kokusuna göre önce şeklen, tanımaya başladıkça da belki etnik kökenine belki dinine göre bir yargıda bulunuruz. Karşımızdaki kişinin de tıpkı bizim gibi hikâyesi, başarıları, korkuları, zaferleri, acıları, pişmanlıkları, sevinçleri, kayıpları, bir geçmişi olduğunu göz ardı ederiz. Bu yargıları bir kenara itip iletişim başlattığımızdaysa fark ederiz ki bu hikâyelerin içinde pek çok ortak yönümüz vardır.
Karşımızda kim olursa olsun, “Bu kişi en derinden neyi ister?” diye kendimize sorsak, alacağımız yanıt üç aşağı beş yukarı bellidir. Bir insan en çok değer görmek ve ait hissetmek ister. Hepimiz değerlerimize kıymet verilmesini ve aidiyet duygusunu hissetmeyi isteriz. Eğer yargı gözlüklerimizi çıkarıp karşımızdakinin en derin ihtiyacını görmeye hevesli olursak, ilişkiyi alıp bambaşka bir seviyeye çıkarabiliriz.
Gülümsemek çok basit ve hatta istem dışı bir hareket gibi gelse de karşımızdaki insana sadece gülümseyerek dahi iletişimizi başka bir yöne yönlendirebiliriz. Çünkü kabul gördüğümüzü ve önemsendiğimiz hissettiğimizde hepimizin içinde bir aidiyet duygusu yükselir. Kabul ve aidiyet duygusu tüm engelleri yıkıp ilişkilerimizi iyileştirir.
Okuduğum bir araştırmada, Kaliforniya Üniversitesi’nden psikolog ve sinirbilimci Dr. Philippe Goldin’in, “Tıpkı benim gibi” ifadesi çok hoşuma gitmişti. Goldin dünyadaki farklı ülkelerde yaşayan, farklı sınıflara dâhil, farklı ten renklerine sahip ve farklı dinlere mensup tüm insanları aklımızda tutmamızı ve yanımızdan bizden farklı olduğu algısını doğuran biri geçtiğinde içimizden, “tıpkı benim gibi” dememizi öneriyor. Bu, hepimizin gerçekten bağlantılı olduğunu derinden idrak etmemizi sağlayacak müthiş bir egzersiz. Nefes alıyorum, seni görüyorum. Nefes veriyorum, tıpkı benim gibisin.
Hadi gelin bu yıl birbirimize empati penceresinden bakıp farklılıklarımızı fark edelim ve bolca hayrete düşelim. Hepinize harika bir yıl olsun!
Web
Instagram
X
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio